Dünyanın en huzurlu ve mutlu ülkesi İzlanda seçildi: “Burada 5 yaşındaki çocuklar bile okula kendi başlarına gidebiliyorlar!”

Bir kez daha…

Haber bültenleri ve sosyal medya, Atlantik Okyanusu’ndaki bu küçük ada ülkesinin birinciliğini duyururken, 4500 kilometre uzağımızdaki bu başarının nasıl elde edildiğiyle pek de ilgilendiklerini söyleyemem. Elbette, çok daha önemli, hayati ve maalesef kaotik bir gündemimiz var. Ama eminim, kısa bir nefes arası hepimize iyi gelecektir.

Baştan itiraf etmeliyim ki, İzlanda’daki hayatı bizzat deneyimlemeye başlayana kadar, ben de bu huzurun hep duyduğumuz o klişe sebeplerden kaynaklandığına inanıyordum. Yakın çevreme İzlanda’ya yerleşeceğimizi duyurduktan sonra aldığım yorum ve soruların çoğu benzer bir eksendeydi; o dönemde ve sonrasında en çok sorulan soru da “İzlanda gerçekten bu kadar barışçıl ve huzurlu mu?” oldu.

Oysa işin arkasında yatan gerçekler çok daha basit ama bir o kadar da anlamlı.

Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) tarafından 2007 yılından bu yana hazırlanan ve İzlanda’nın 16 yılı üst üste olmak üzere toplamda 17 kez zirvede yer aldığı Küresel Barış Endeksi (Global Peace Index – GPI). Bu kapsamlı rapor, dünya nüfusunun yüzde 99,7’sini oluşturan 163 ülke ve bölgenin barış seviyesini ölçüyor. Bunu yaparken de yalnızca iç savaşları ya da çatışmaları değil, 23 farklı niteliksel ve niceliksel göstergeyi dikkate alıyor.

Endeks, bu göstergeleri üç ana kritere ayırıyor:

– Toplumsal güvenlik ve emniyet

– Devam eden yerel ve uluslararası çatışma düzeyi

– Militarizasyon düzeyi

Aynı raporda İsrail’in 155’inci, Filistin’in 145’inci, Türkiye’nin 146’ncı ve ABD’nin 128’inci olduğunu da hatırlatalım.

Bu detaylara belki farklı bir yazıda daha geniş yer verebiliriz. Ama bugün, İzlanda’nın bu endeksteki sarsılmaz birinciliğinin İzlanda sokaklarına ve yerli halka nasıl yansıdığını inceleyeceğiz. Bu sorunun cevabı için üç farklı konuğumla konuştum ve onlara İzlandalı olmanın anlamını, bu inanılmaz skorların gündelik hayatlarına ve ailelerine nasıl yansıdığını sordum.

İzlanda-Türkiye ilişkileri ve diplomasi

Fahri Konsolos Gunnar Tryggvason, uzun yıllardır yürüttüğü Fahri Konsolosluk görevi ve defalarca gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretleri nedeniyle, İzlanda’da Türkiye denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri. Türkiye’den İzlanda’ya yerleşenlerin gündelik ve resmi ihtiyaçlarında da bir kolaylaştırıcı görevi üstleniyor.

Zira T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, İzlanda’da 150 civarında Türk vatandaşı yaşamakta. Türkiye’nin İzlanda’da diplomatik temsilciliği bulunmuyor; Konsolosluk işlemleri dönemsel olarak İzlanda’yı ziyaret eden Norveç Konsolosluğu’nun Gezici Konsolosluk uygulaması yoluyla veya Oslo’da hallediliyor.


Fahri Konsolos Gunnar Tryggvason (Fotoğraf: Uraz Kaspar)

“Huzur ve barışın en önemli sebebi, ülke kültüründe yaygın olan silahsızlık durumu”

– Gunnar, İzlanda bir kez daha dünyanın en huzurlu ve güvenli ülkesi seçildi. Bu endeks senin veya diğer İzlandalılar için bir şey ifade ediyor mu?

Elbette! Oldukça fazla ülkeyi dolaştım ve kendimi hiç İzlanda’da, evimde olduğu kadar güvende hissetmedim. Bence bu, mutluluğun en belirgin faktörü. Kendinizi güvende hissediyorsanız, her şey daha kolay olur. Güvenlik çok önemli. Elbette, yüksek bir yaşam standardı da var.

Bunun İzlanda kültürü ile de ilgili olduğunu düşünüyorum. Huzur ve barışın en önemli sebebinin, ülke kültüründe yaygın olan silahsızlık durumu olduğunu düşünüyorum. Toplumsal alanda kimse, hatta polis bile silah taşımamalı ve taşımıyor İzlanda’da. Örneğin ABD’de şiddete eğilimli kişiler var ve bunlar silaha erişebiliyorlar. İzlanda’da bu türden kişiler var, ancak silaha erişemiyorlar ve dolayısıyla çılgınca şeyler yaşanmıyor.

Konu ulusal güvenliğe geldiğinde ise diğer NATO ülkelerinden savunma konusunda yardım aldığımız için kendimizle gurur duyamayız. Ama bu konuda çok şanslıyız; çok iyi komşularımız ve ilişkilerimiz var.

– Küresel Barış Endeksi sadece toplumdaki düşük suç oranlarını ölçmüyor. İzlanda toplumunda bu başarıya en çok katkıda bulunduğuna inandığın temel sosyal ve kültürel unsurlar neler?

Öz kaynaklarımız!

İzlanda’da yoksulluk oranlarımız dünyanın geri kalanına oranla çok düşük. Bu bir döngü; yoksul bir ailede doğan çocuğun kendine çıkış yolu olarak suç dünyasını görmesi durumu da yine oldukça düşük oranlarda İzlanda’da. Bunun tek sebebi de sosyal kültürümüzün ve öz kaynaklarımızın yüksek olması. Biz buna ‘yoksulluk tuzağı’ diyoruz ve toplum olarak bu tuzağı bozmaya, ihtiyaç sahiplerini destekleyerek suç oranlarının düşmesine destek oluyoruz.

“Akşam saatlerini aile olarak birlikte geçirebilmek kültürümüzün önemli bir parçası”

– Bir İzlandalı olarak bu huzurla ilişkilendirebileceğin günlük alışkanlıkların neler?

Kişisel olarak en önemli alışkanlığımın geç saatlere kadar çalışmamaya dikkat etmek olduğunu söyleyebilirim. Evimle işimin 5 dakikalık bir sürüş mesafesinde oluşu da bir artı elbette. Akşam 16.00 gibi evde olmaya özen gösteriyorum ve sonrasında aile hayatımız başlıyor. Akşam 17.00-19.00 saatleri arasında aile evde toplanıyor, çocuklar geliyor (eskisi kadar sık olmasa da, büyüyorlar) ve birlikte yemek pişirip zaman geçiriyoruz. Günün bu saatlerini aile olarak birlikte geçirebilmek kültürümüzün önemli bir parçası.

Ben İzlanda’nın kuzey kesimlerindenim, eşim de batısından. Dolayısıyla bu bölgelere seyahat etmeyi çok seven, oldukça aktif bir aileyiz. Her iki haftada bir yaşadığımız şehir olan Reykjavik’in dışına seyahat ederiz. Kışın kayak yapmayı, golf oynamayı ve diğer sporları da sevdiğimizi söyleyebilirim.

Çoğumuzun bildiği gibi sabahları düzenli sıcak havuzlarda toplumla buluşmak, günlük hayatı ve politikayı konuşmak da önemli kültürel alışkanlıklarımızdan bazıları.

“Büyük suç örgütlerini oluşturanlar Avrupalılar”

– Dünyanın en barışçıl ülkelerinde, hatta İzlanda’da bile bazı sorunların olması oldukça normal. İzlanda’nın bugün yüzleşmek zorunda kaldığı problemler var mı? Ekonomi, yoğun göç vb.

Göç elbette bunlardan birisi. Özellikle organize suç örgütlerinin insan kaçakçılığı yaptıklarına dair göstergeler var ve bundan korkuyoruz. Bu aynı zamanda Schengen Anlaşması’nın da en zayıf taraflarından birisi: Avrupa’da serbest dolaşım hakkının olması. Çünkü bu insanlar Afganistan veya Suriye’den gelen sığınmacılar değiller.

Konuyu şöyle değerlendiriyorum; elbette yanılabilirim ama büyük suç örgütlerini oluşturanlar Avrupalılar. Avrupa’da kalabalık gruplar halinde özgürce ve sorgusuzca seyahat edebilenler. Sığınmacıların işledikleri suçlar ise genelde ufak ve hayatta kalmak için işledikleri suçlar. Burada özellikle Avrupa ülkelerinin ellerindeki bilgiyi ve istihbaratı da paylaşması oldukça hayati bir önem taşıyor.

– İzlanda’nın huzurlu ve barış içindeki toplumsal dinamiğinin, aldığı göç ve sığınmacılar sonrasında değişecek olmasıyla ilgili bir endişen var mı?

Kişisel olarak böyle bir endişem ve korkum hiç yok ama belki çok hızlı bir göç yaşandığı konusunda hemfikir olabilirim. Aynı anda hem sığınmacılar hem de Avrupa’dan gelen serbest dolaşım hakkına sahip insanlar vardı. Evet, Ukrayna’daki savaş nedeniyle gelen sığınmacılar ve Venezuelalılar da vardı. İzlanda, Venezuela’da da güvenli bir liman olarak tanıtılmıştı. Bu da önemli bir faktördü.

– Son olarak; İzlanda’nın Türkiye Fahri Konsolosu olarak Türkiye ve İzlanda ilişkileri hakkında neler söylemek istersin? Yakın zamanda THY ve İzlanda Hava Yolları’nın Reykjavik-İstanbul direkt uçuşlarına da başlayacağını biliyoruz. Sence bu ve diğer faktörler iki ülke ilişki ve ekonomisini nasıl etkileyecektir?

Aslında oldukça az denebilecek bir ekonomik ilişkimiz var. Bunun sebebi elbette Avrupa’nın köşelerini oluşturan iki ülke olmamız olabilir. Denize kıyıları olan ülkeleriz ve ülkelerimiz tektonik oluşumlar üzerinde bulunuyor. Bunlar ortak noktalarımız ve İzlanda’dan Türkiye’ye direkt uçuşların da başlayacak olmasının ilişkimizi olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyorum.

Türkiye’den çelik gibi oldukça büyük hacimli ürün alıyoruz. Bu uçuşların başlamasının ardından orta ölçekli işletmelerin de bu ekonomiye dahil olacağını ve tüketim ürünlerinin de karşılıklı olarak bu ekonomiye dahil edileceğini düşünüyorum. Büyük konteynırlarla yapılan ihracatın yerine daha ufak miktarlardaki alışveriş bu yönde oldukça olumlu olacaktır.

İzlanda’da geçen 20 yıl: Türk-İzlanda Kültür Derneği Başkanı Çağlar Çetin

20 yıl önce İzlanda’ya yerleşip burada aile kuran Çağlar’a, burada aile olmanın Türkiye’deki yaşamına göre farklılıklarını ve İzlanda’da söylenildiği kadar mutlu olup olmadığını sordum. Çağlar, 20 yıl önce buraya yerleşmiş ve İzlanda’daki Türk ekosistemi içinde önemli bir figür. Reykjavik’te her yıl düzenlenen Reykjavik Kültür Gecesi (Menningarnótt) etkinliklerinde Türk kültürünü İzlanda sokaklarında sergilemekten, İzlanda’da bir Türk Kültürü derneği açıp buradaki insanları birbirine yakın tutmaya çalışmasına kadar birçok önemli rol üstleniyor.


Çağlar Çetin (Fotoğraf: Uraz Kaspar)

– Çağlar, senin hikayen nasıl gelişti?

İzlanda’ya yerleşmemin üzerinde 20 yıl geçti ve ben de burada çok mutlu bir hayat sürdüğümü söyleyebilirim. İlk geldiğimde önceliğim güvenlikti açıkçası ama sonrasında buranın hayal bile edemeyeceğim kadar rahat bir ülke olması ve doğası beni İzlanda’ya daha da bağladı diyebilirim.

– 20 yıl önce İzlanda’ya ilk geldiğimde, hayatın burada nasıl bu kadar rahat olduğuna hayret etmiştim.

Hiç unutmuyorum, o dönem insanlara verilen (büyük ekonomik kriz sonrası bu koşulların değiştiğini de belirtti) işsizlik maaşı ile çok rahat Hummer marka bir arazi aracının taksitleri ödenebiliyordu. Bugün ise işsizlik maaşı ile yine hayatta kalınır ama eski dönemlerdeki gibi bir rahatlık olduğunu da söyleyemem.

Bence bunlar yanlış uygulamalardı ve ben son iki senesine tanıklık ettim o şatafatlı dönemin. Ev kredileri örneğin; 100 birim ise alacağın ev, bankalar sana 110 birimlik kredi veriyordu, evini rahat rahat döşe diye.

2008 emlak krizi öncesinde İzlanda Kronu çok daha kıymetliydi. O dönem 1 ABD Doları 57-60 İzlanda Kronu değerindeydi, bu değer şu anda 120. Kriz döneminde ise İzlanda Kronu’nun ABD Doları karşısında 10 kat değer kaybederek 400-500 Kron seviyelerine düştü ve uluslararası piyasada işleme kapatıldı.

Elbette ekonomik kriz, İzlanda nüfusunda yaşanan değişiklikler sonrası bu politikalarda değişiklikler oldu ama bugün hâlâ dünyanın en rahat ve mutlu ülkesi diyebilirim İzlanda için.

“İzlanda’da seni nasıl dolandırabileceklerine dair planlar falan yapmıyorlar”

– Peki İzlanda’da gerçekten mutlu ve huzurlu musun?

Bence önce huzurun ne olduğunu tanımlamam gerekiyor. Benim için huzur; kendime ayırabildiğim zamanın çokluğu ve bu İzlanda’da kalmamın en önemli üç sebebinden birisi.

Diğeri ise kesinlikle güvenlik. Çocuk sahibi olduğumda zaten İzlanda’da temelli yaşayacağıma karar vermiştim çünkü İzlanda’yı ve İzlandalıları gerçekten seviyorum.

Son sebebim ise yaşadığım diğer ülkelere kıyasla ekonomik sebepler, hayatın nispeten daha kolay olması diyebilirim. İzlandalılar ile yaşayıp çalıştığında şunu anlıyorsun ki bu insanların kafalarında tilkiler dolaşmıyor. Seni nasıl dolandırabileceklerine dair planlar falan yapmıyorlar ve bu günlük hayattaki huzur ve güven duygumun başlıca sebepleri arasında geliyor.

– O zaman sana göre İzlanda biraz ‘eski dünya düzeninde’ yaşıyor diyebilir miyiz?

Evet, 70’lerde yaşıyor gibi naifler.

İnsanlar bir de doğal güzelliklerini ve olanaklarını da bu huzurun sebepleri arasında görebilirler. Örneğin kızım uzun bir süre İzlanda dışında kaldı ve ona en çok neyi özledin İzlanda’da diye sorduğumda “içtiğim suyu” diye cevap vermişti. Evet basit ama bir o kadar da önemli bir etken bu. İçtiğimiz su, soluduğumuz hava dünyanın en el değmemiş ve temiz kaynakları ve burada yaşayan insanların mutlu ve huzurlu olmalarında da önemli birer sebep.

Amerika’dan İzlanda’ya geçiş ve İzlanda’da geçen 10 yıl: Seçkin Erol

Seçkin uzun yıllar Amerika’da yaşamış ve sonrasında İzlandalı eşi ile Reykjavik’e dönmüş bir girişimci. Çağlar ile birlikte başkentte 10 yıla yakındır işlettikleri 101 Bistro isimli restoranları da ülkeye Türkiye’den adım atan hemen herkesin ilk durakları arasında yer alıyor. Seçkin’in yolculuğu biraz dolaylı; Amerika-İzlanda-Amerika ve tekrar İzlanda ile devam eden bir hayat öyküsü var. İzlanda tarihinin en büyük ekonomik krizinin etkilerinin sürdüğü yıllarda yaşanan yüksek yaşam maliyetleri nedeniyle Amerika’daki yaşamına dönen Erol, çocukları dünyaya geldikten sonra onlara daha iyi bir yaşam ve kültür sunmak adına İzlanda’ya dönme ve çocuklarını burada yetiştirme kararı almış.


Seçkin Erol (Fotoğraf: Uraz Kaspar)

– Seçkin, Amerika’yı bırakıp yeniden İzlanda’ya dönmendeki asıl sebep sadece maliyetler miydi?

Hayır, Amerika’daki yaşantı sadece çalışma kültürü ve yoğunluğu üzerine kurulu olduğundan kendine ve daha da önemlisi ailene ayıracak zamanın kalmayabiliyor. Elbette bu yeniden taşınma kararımda İzlanda’nın sosyal bir devlet olması ve sunduğu sosyal güvencelerin de mevcut olması etkenler arasındaydı. Özellikle çocuklarımızın büyürken güvenli bir ortamda büyüyecek olmaları, sokaktayken başlarına bir şey gelmeyeceğinden emin olmamız ve onları kaygısız büyütecek olmamız çok büyük etkenlerdi bu kararı vermemizde.

– Çocuklarınla ilgili İzlanda’da herhangi bir endişen var mı? Toplu taşıma kullanmaları, okula gidip gelmeleri sırasında yaşadığın herhangi bir endişe mesela?

Sıfır!

Amerika’da yaşarken çocuklarla okul servislerine kadar bile yürümek zorunda olsan da, İzlanda’da asla.

“Burada 5 yaşındaki çocuklar bile okula kendi başlarına gidebiliyorlar!”

Çocuklarım burada okullarına, kurslarına veya dolaşmaya kendi başlarına çıkabiliyorlar. Toplum da buna çok alışkın; sokakta bir çocuğun yardıma ihtiyacı olduğunu gördüklerinde herkes elinden geleni yapıyor. Bu sayede çocuklar erken yaşta topluma ve şehir yaşantısına kolaylıkla adapte olabiliyorlar.

– İzlanda’da gerçekten raporlara yansıdığı kadar mutlu musun?

Evet, kesinlikle!

İzlanda’daki güvenlik duygusu, toplumsal huzur, yaşam kalitesi ve kendimize ve daha da önemlisi ailemize ayırabildiğimiz kaliteli zaman bence bu mutluluğun en önemli sebepleri arasında gösterilebilir. İzlanda’da hemen herkesin stressiz bir hayatı var çünkü burada finansal bir kaygı ve sıkıntı çekmen hemen hemen imkansız. Bir işin olsun veya olmasın, senin ve/ya ailenin bir gelecek kaygısı taşımayacağını bilmek de mutluluk ve huzurun sebepleri arasında bence.

– Hepinizin ortak vurgusu hep kaliteli ve kendinize/ailenize ayırdığınız zaman oldu.

İzlanda’da günlük yaşamda bu oldukça önemli. Hatta bir süre sonra iş-özel hayat dengesinin bu denli sağlıklı olması dolayısıyla boş zamanlarda değişik neler yapabileceğimizi düşünmeye ve yeni uğraşlar, hobiler edinmek için çabalamaya başladığımızı bile söyleyebilirim.

– İzlanda’da hiç mutlu olmadığın veya şikayet ettiğin şeyler yok mu?

Enteresan bir cevap olacak ama ilk etapta zamanın bolluğu zorlamıştı beni. İş dışında kalan zamanda yapılabilecekler bir süre sonra monotonlaşabiliyor ve elbette hava durumu. Özellikle yoğun ve ışıksız geçen kış ayları depresif bir ruh haline bürünmemize sebep olabiliyor ama İzlanda’da mutsuz olmak gerçekten zor diyebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir